İran'a saldırı Türkiye'ye mesaj:
"Arz-ı Mev'ud'a...
Büyük İsrail'e engel olmaya kalkışma" mesajı!
"Yoksa, ABD silahlarının İstanbul'u Ankara'yı vurduğunu...
Tıpkı İran gibi içeriden de vurulduğunu görürsün!" mesajı.
Türkiye’yi yönetenler elbette bunun farkında.
Onun için de içerideki “ayrılıkçı akımları” ya anlaşarak ya da bu mümkün olmuyorsa “gömerek” etkisiz hale getirmeye çalışıyor.
Bu politika, herhangi bir kişinin politikası değil.
Devlet Aklı’nın politikası.
Beka meselesi.
Arada bizim de itiraz ettiğimiz uygulamalar oluyor ama, büyük resimde Türkiye’nin “güvenlik endişelerini izale etme” çabası var.
Güvenlik endişesi arttığında, Devlet fazla otoriter bir yapıya bürünebiliyor.
Ne var ki…
Böyle bir coğrafyada yaşıyoruz, en ufak bir boşluk bırakmanın nelere yol açacağını İran’ın başına gelenler gösteriyor.
Bizim MİT’in farklı kisvelerdeki birçok Mossad Ajanı’nı yakalayıp etkisiz hale getirdiğini biliyorsunuz.
Kim bilir geride daha ne kadar var?
Nerelerde nerelerde sızmalar var?
İsrail Terör Örgütü’nün İran yetkililerinin yatak odalarına kadar sızdığı ortada.
İran’ın Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinad, MOSSAD’ı bitirmi biriminin başına getirdikleri ismin İsrail Ajanı çıktığını söylemişti.
O kadar berbat halleri!
Bizler, elbette İsrail Terör Örgütü’nün ve arkasındaki Büyük Şeytan ABD’nin esas hedefinin Türkiye olduğunu çok iyi biliyoruz.
Soykırımcı Terörist Netanyahu da Osmanlı’yı hedef alan söylemleriyle bunu ortaya koyuyor.
Onların İran korkusu yok, Türkiye korkusu var.
Osmanlı ihtişamının geri dönmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar ve yapmaya da devam edecekler.
Bizler, uyumamalıyız!
Kıbrıs’taki “gayrimenkul satın alma ve şirket kurma” görünümlü Siyonist İşgal girişimlerine bile sessiz kalan medyamız, organlarının ve mensuplarının kahir ekseriyeti itibarıyla uyuyor!
Bizler…
Türkiye’nin açık hedef olduğu, aslında esas hedef olduğu bu süreçte, milletimizi ve devletimizi güçlendirmeye matuf bütün adımlara tam destek vermeyi sürdüreceğiz…
Bunu yaparken de…
İkazlarımızı eksik etmeyeceğiz…
Bu çerçevede, şu noktaları dikkatinize arz etmek isterim.
Elbette birçok eksik var, onları da siz tamamlarsınız.
Eksikleri olabilir ama, yanlışı olduğunu hiç düşünmüyorum bu yazdıklarımın.
Buyurunuz efendim:
- Bugün, maalesef hiçbir milli meselede bir ve beraber olamayan bir toplum halindeyiz.
İçeride görmezden gelinebilirin çok ötesinde İsrail, ABD, İngiltere, Çin, Rusya, İran, Suudi Amerika (vesaire dış güç) hayranı tipler var... İçeride çok itibar gören "her kılıktaki federasyoncular" da var..
- "Türkçe tek resmi dil olarak kalmalıdır zira o bütün vatandaşlarımızın zenginliğidir" dedik diye saldıranlar var. Bununla birlikte Kürtleri, Arapları sırf etnik kökenlerinden dolayı alçakça aşağılayanlar ırkçılar da var.. Bunlar içinde çok sayıda genç de var. Bunlar hangi eğitim mekanizmalarının ürünleridir Allah aşkına? Aile eğitimi, sokak eğitimi, mahalle eğitimi, okul eğitimi? Buralardaki açıklar bizi çok kötü durumlara düşürebilir Allah muhafaza!
- Eğitim mekanizmalarında manevî değerler uzun yıllar boyunca çok ihmal edildi. Mesleksiz, hedefsiz milyonlarca "diplomalı" genç üretildi.
- Televizyonlardan aile yapımıza sinsi sinsi açık açık saldıranlar el üstünde taşındı, taşınıyor...
- Her dönemin fırıldakları el üstünde taşındı taşınıyor...
- Bu memleket, Aile Bakanı'na,
"Eğer bu trend bu şekilde devam ederse, bundan 20-25 sene sonra biz yeterince askere gönderecek genç bulamayacağız." dedirtecek noktaya gelmiş durumda.
Gençlerimizin çoğu ya evlenemiyor ya da evlenmek istemiyor.
Anne, baba olmak külfet olarak görülüyor.
Nüfus artış hızı çakılmış durumda ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bu durumu " Varoluşsal tehdit" yani "Yokoluşsal tehdit" olarak nitelendiriyor. Bütün bunlar deniyor ama adeta yuvalar yıkılsın, insanımız evlenmekten çekinsin diyen bazı kanunlar yerli yerinde duruyor hatta o kanunlar "kırmızı çizgiler" olarak ısrarla korunuyor Yetkililer bazı konularda şikâyetin ötesine geçemiyor.
- Milli Savunma alanında yapılan güzel, hepimizi gururlandıra işler var.
Ne yazık ki Cumhuriyet'in kurucusu olmakla övünen Ana Muhalefet çevreleri, tutup bunları bile hedef alıyor.
-
- Öyle bir (adeta kurgulanmış) Ana Muhalefet var ki, iktidara yapıcı eleştiriler yönelttiğimizde "Tamam haklısın da öbür taraf mı gelsin, ne yapalım?" tepkileri alıyoruz birçok kardeşimizden....
- Ara sıra hayırlı muhalefet yapanlar da bir bakıyorsunuz bazı noktalarda kendilerini aşağıya çeken ve Ana Muhalefet zihniyetinin yanına iten açıklamalar yapıyor
- Medyamız çok kötü durumda "dadanmışlar" çok ağırlıkta. Hepsini tanıyoruz ve aralarındaki muhabbetlerde hiç de milli meselelerin ağırlık kazanmadığını biliyoruz. Yukarıda dedik ya, Kıbrıs’taki Siyonist işgal çabalarına bile pek ilgi göstermiyorlar!
- Ekonomide büyük zorluklarımız var; üzerimizdeki borç ve faiz yükü çok ağır... Üretimden çok faize ve ranta yönelim var. Eğitim politikalarımız da maalesef üretimi desteklemiyor. ( Bu konuda, Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin döneminde başlatılan olumlu işler devam ettirilebilir İnşaAllah.)
- Gelir adaletsizliği çok fazla ve gittikçe de artıyor.
Servet katlayanlar ve geçim sıkıntısından bunalanlar tablosu karşımızda. İtibar görenlerden bazıları da zenginleri işaret edip, "Restoranlar dolu, herkeste o bıçim cep telefonu!" yollu lâflarla geçim sıkıntısından bunalanları iyice kızdırıyor.
***
Bu tabloyu tersine döndürmek ve Çanakkale Ruhu'nu yakalamak mümkün mü?
Elbette mümkün.
İnancımız ümitsizliği yasaklıyor.
Bir çıkış yolu mutlaka vardır.
Galiba öncelikle fert fert beklenti ve korkularımızdan büyük ölçüde arınmamız gerekiyor. İhlâs’la edilen dualara ihtiyacımız var.
İşin içine dünyevi menfaat hesapları girerse dualar etkisiz kalır.
“Dua müminin silahı.
Silahlânmaya devam!” diyoruz.
Fiili dualarımız da gayretlerimiz.
Bizler, olumlu işlere destek vermeye, yanlış yapıldığında da ikaz etmeye devam İnşaAllah.
Tabii, bizler de doğruyu yanlış, yanlışı da doğru gibi görüyor olabiliriz bazı noktalarda…
Bizler de yapıcı eleştirilere açık olacağız.
Her eleştirene kaş kaldırmayacağız!
Hakaret etme, iftira atma, bilmeden konuşma…
İstediğin gibi eleştir!