Önce Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin “12 yıl zorunlu eğitim”de bir miktar “kesinti” yapılacağının sinyallerini verdi.
Ardından Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, buna “üniversite eğitimi süresinde kesinti” mesajını ekledi.
Bunlar bizim uzun yıllardır üzerinde durduğumuz ama “menfaat” dünyasında yaşayan “muhafaza-KÂR medyacı”ların gündemine bir türlü yerleştiremediğimiz konular.
Bizim derdimiz büyük; bir yanda bu Muhafaza-KÂR takımı var diğer yanda da 28 Şubat zihniyeti.
Muhafaza-KÂR takımı (muhafazakar değil), konulara “Şimdi bir yerlerle ters düşüp de menfaatlerimden olmayayım!” diye bakıyor, 28 Şubat zihniyetindekiler ise ellerinden gelse ülkeyi o günlere döndürecekler.
O çok karanlık günlere!
Ne yapalım, iş bize düşüyor medyada.
Bizim gibi az sayıdaki gazeteciye.
Bir sosyal medya paylaşımımızda “Bu memlekete en büyük zararlardan birini de 12 yıl zorunlu eğitim verdi!” dedik.
Evet, kesinlikle böyle.
Kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitim modeli de çok büyük zararlar vermişti ülkeye.
O zihniyet, imam hatipleri bitirebilmek için meslek eğitimini bitirmeyi göze almıştı.
İstediğini yaptı ve eğitimi mahvetti.
Meslek eğitimini mahvetti.
Bir de katsayı uygulamasını getirince, tam oldu.
Meslek eğitimi yerlerde sürünür hale geldi.
Amma velâkin, 8’inci sınıftan sonra da olsa, çok zor da olsa bir mesleğe yönelme imkânı vardı.
Az da olsa vardı.
Zorunlu eğitim 12 yıla çıkınca, gecikme iyice arttı.
Yani, 15 yaşındaki gence meslek öğretmek başka, 18 yaşındaki gence meslek öğretmek başka!
Bu iktidar döneminde yapılan çok iyi işler var ama büyük hatalar da var.
Başörtüsü yasağının ve katsayı haksızlığının ortadan kaldırılması büyük adımlardı.
Kesintisiz eğitimin ortadan kaldırılması da öyle…
Önemli adımdı ama…
Ah, 12 yıl mecburiyeti olmayaydı!
Uygulamanın bir tarafı iyiydi, çocukların “blok” eğitimden kurtarılması bir büyük engeli ortadan kaldırıyordu da,,,
Eğitim yani okula gitme mecburiyetinin 12 yıla çıkartılması, çok kötü oldu çok.
20 Şubat 2012'de TBMM'ye sunulan, 30 Mart 2012'de Genel Kurul'da kabul edilen ve 11 Nisan 2012'de Resmi Gazete'de yayımlanarak uygulamaya giren düzenleme, gençleri 18 yaşı bitirene kadar tamamen kilitliyordu.
“Okullaşma oranını arttırmak amacıyla uygulamaya konulduğu söylenen” 12 yıl zorunlu eğitim modeli, bütün gençleri kilitliyordu.
Lise okumak isteyeni de istemeyeni de mecbur tutuyordu.
Koca koca gençler, istemedikleri okula zorla gönderiliyordu.
Okula zorla gönderilen gençler de derslerin huzurunu bozarak, hem okumaya hevesli “sınıf arkadaşlarına”, hem de okutmaya hevesli öğretmenlerine zarar veriyordu.
Eskiden, 28 Şubat sürecinden önce çocuklar ilkokulu bitirince ya okula devam ediyor ya da bir mesleğe yöneliyorlardı.
Sonra, işte, 12 yıl mecburi eğitime geldik.
Hadi bakalım, 18 yaşını bitirmiş mesleksiz lise mezununu ne yapacaksın?
Ne yapacaksın, üniversiteye göndereceksin!
Öyle bir noktaya geldik ki memleket nüfusunun neredeyse 10’da biri üniversite öğrencisi oldu.
Çoğu genç, “üniversiteyi tutturup” hayatı ötelemeyi tercih etti.
Onların çoğu da mesleksiz lise mezunu unvanının üzerine mesleksiz üniversite mezunluğunu ekledi.
Gençlerin kahir ekseriyetinin iki hedefi oldu:
1-Yurt dışına gidebilmek,
2-Devlete kapak atıp, 657 güvencesine kavuşabilmek…
Yurt dışına gidebilenler gitti, gidemeyenler ya da gitmek istemeyenler durdu.
Onlar, Devlete Kapak Atma Sınavı’na (KPSS) girdi, hazırlanarak ya da hazırlanmayarak.
Kimi iyi puan tutturdu, bir de mülâkat kısmı için “gerekenleri” yaptı, devlete kapağı attı.
Devlete kapağı atamayanlar ise ya bir sonraki Devlete Kapak Atma Sınavı’na kadar işsiz bekledi, ya da “ara dönemde” özel sektörde çalışmaya başladı.
Özel sektörde çalışmaya başlayanların çoğunun aklı memuriyetteydi.
Bundan dolayı orada başarısızlık tablosu oluştu.
Özel sektör, gerek teknolojinin ve makineleşmenin ilerlemesi gerekse ekonomideki sıkıntılar yüzünden “eleman çıkartma” yoluna gidince…
Orada da dertler attı.
Görüyorsunuz, nasıl üst üste geliyor sıkıntılar…
Daha arada, “Devlet kapısına yığılma ve politikacıların devlete alım talep dalgalarıyla karşı karşıya kalmaları” var!
Devlet, dalga dalga gelen istihdam taleplerinin hepsini nasıl karşılasın?
Dert bir değil ki “elvan elvan”!
Devam edelim:
Okullar öyle; liseler dert küpü.
Müdürler, müdür yardımcıları, öğretmenler, veliler, çocuklar, gençler bir karmaşada ki sormayın gitsin!
Aslında yaşadınız bunları, okullardaki sıkıntılar sizlere de yansıdı.
Herkese, her kesime yansıdı.
Piyasalara da yansıdı elbette.
Meslek eğitimi, katsayı haksızlığının ortadan kaldırılmasına rağmen bir türlü toparlanamadı.
Oralar, hızla gelişen teknolojinin, günün ihtiyaçlarının çok gerisinde kaldı.
Oralardaki öğretmenlerin çoğu da yetişemedi gelişmelere…
Meslek okulları, ağırlıklı olarak “başarı düzeyleri düşük” çocukların ve gençlerin gönderildiği yerler oldu!
Meslek okullarında eğitim görenlerin büyük bir bölümü, mezun olduktan sonra yarım yamalak da olsa eğitimlerini aldıkları mesleklere devam etmedi, başka alanlara yöneldi.
Çok yüksek maliyetli olan meslek eğitimi için ayrılan kaynakların çoğu böylece heba oldu!
*
Çocuklar kabiliyetlerine uygun bir mesleğe zamanında yerleştirilmeyince piyasada “iş yapacak insan” sıkıntısı baş gösterdi…
Bu sıkıntı büyüdü, büyüdü…
Usta, kalfa bulunamaz yerler haline getirdi buraları!
Öte yandan…
En önemli mesele de…
Maneviyat dünyamız, kültür dünyamız, tefekkür dünyamız büyük yaralar aldı, 12 yıl mecburi eğitim uygulamasından dolayı…
Ülkemizin huzuru, güvenliği büyük yaralar aldı…
Nasıl mı?
Bir yazıda bitecek gibi değil.
Belki de hiç bitecek gibi değil…
En iyisi, araya engel girmezse bir sonraki yazımızda devam edelim “12 yıl eğitim mecburiyeti ve hızla üniversiteleştirmenin yol açtığı zararları” anlatmaya…
Biz bırakırsak bu işin peşini, iyice gündemden düşecek de…
O yüzden asılıyoruz böyle!
