“Bütün kadınlar ille de çalışmalı. Bir işte para karşılığı çalışmayan kadın, kocasının kölesidir!” özetli söylem çok yaygın.
Bazı programlarda “ayaklarının üzerinde durmak” kalıbı kurnazca kullanılıyor.
Bu programlarda en fazla kullanılan kelimelerden biri de “boşanmak!”
Bir kişide kırk kere “deli” derseniz, onu “delirtmeye” başlarsanız.
Bu türden programlarda da bilinç altına sürekli tekrarlarla “boşanma” eylemi sokuluyor.
Başka hiçbir çare kalmadığında “boşanmak” tabiidir…
Başka hiçbir çare kalmadığında ama…
Esas olan yuvanın kurtulmasına vesile olmanın çarelerini aramaktır, yıkmanın değil!
Kapitalist takımının zihinlere yerleştirdiği zararlı malzemelere dikkat edelim lütfen!
“Ev hanımlarını” küçümsemek, onları birer “asalak” olarak görmek, göstermek büyük tuzak.
Sık sık “kişisel tercihlerden”, “özgürlüklerden” bahseden çevreler, tercihlerini “ev hanımlığından” yana kullanan kadınlara hiç saygı duymuyorlar.
İşe gitmek için sabahın köründe yollara dökülüp, akşamın ilerleyen saatlerinde eve dönmeye çalışan; otobüslerde minibüslerde istiflenen milyonların yarıya yakını kadın.
Bunların bir kısmı mecburiyetten gidiyorlar işe, bir kısmı da “kariyer” olsun diye…
Bazı hanımefendiler de, şakayla karışık “Bu devirde çalışmayan kadın evde kalıyor, her kadın eve maaş getirmek mecburiyetinde” diyor.
Evlerini sağlıklı bir şekilde geçindirebilme imkânları olduğu halde, sırf “elleri bollaşsın” diye, zevcesinin çalışmasını isteyen erkek örnekleri de görüyorum.
Bu erkekler, zevceleri çalıştığında, bu kez de “Aslında çalışmasının eve faydası yok; giyimine, kuşamına, makyajına, çocuk için bakıcı, ev için yardımcı parasına yetmiyor aldığı” diye şikâyet edip duruyorlar.
Kimileri de, “30,40 yıl çalışır, sonunda emekliliği hak eder, emeklilikle eve çift maaş girer.” hesabını yapıyor erkekle kadınların.
Herkesin bir hesabı var.
Mecbur bırakıldıkları için çalışan kadınlar, evden uzaklaşıp kafa dağıtmak için çalışan kadınlar, erkeğin yarın öbürgün yapabileceklerinden şüphe ettikleri için çalışan kadınlar, bazı alanlarda mutlaka olmaları gerektiği için çalışan kadınlar, kariyer yapmak için çalışan kadınlar…
Bir de…
Sabahtan akşama kadar birilerinin emrinde çalışmak yerine, yuvasına, çocuklarına odaklanan kadınlar…
Kendilerini ilim irfan bakımından çok iyi yetiştirmiş, zaman plânlamasını gayet sağlıklı bir şekilde yaparak bol bol kitap okumayı da ihmal etmemiş birçok ev hanımı var.
Bu hanımlar, kendilerini o kadar geliştirmişler ki…
Beylerinin işlerini ilerletmelerine, işteki başarılarına arttırmalarına fikirleriyle, tavsiyeleriyle büyük katkılarda bulunuyorlar.
Bazıları, vakitlerin bir bölümünü de “meslek edinme ve mesleki olarak gelişme” faaliyetlerine ayırıyor bu hanımefendilerin….
Bir dostumuz, böyle hanımefendilerden birinden bahsetti…
Vaktini sağlıklı bir şekilde plânlayarak, beş senede iki lisanı çok iyi bir şekilde öğrenmiş hanımefendi.
Sık sık yazdığımız gibi bizdeki öğrencilerin kahir ekseriyeti liseden “diplomalı mesleksiz” olarak çıkıyor.
Liselerin çoğu “düz lise”, çocuklara, gençlere hayata dair hemen hiçbir şey vermiyor.
Vakitlerini, enerjilerini alıp bitiriyor.
Taa 18 yaşına geldiklerinde de, dışarıya bırakıyor.
Bu hem erkekler, hem de kızlar için geçerli.
Liseden mesleksiz diplomalı olarak çıkan gençlerin büyük bölümü, “üç beş net ile girilebilen” üniversitelerden birine kapak atıyor.
Oradan da, 22, 23, 24 yaşında “mesleksiz diplomalı” olarak mezun oluyor.
Bu yaştan sonra meslek öğreneceksin de, bir yerlere geleceksin…
Yuva kuracaksın…
Epeyce zor!
Aslına bakarsanız, ev hanımefendileri, vakitlerini sağlıklı bir şekilde değerlendirebilirlerse, her annenin kişisel gelişime önem vermesi gerektiğinin bilincinde olurlarsa…
Çalışma, yol, şu, bu derken her gün 10 saatlerini “çalıştıkları iş için” harcayanlardan çok daha avantajlı hale gelirler, “kişisel gelişim” açısından.
*
Yazılarımda ifade ettiğim gibi, kadın elbette bazı alanlarda özellikle var olmalıdır.
Çalışmalıdır.
Etkin olmalıdır.
Ancak, her kadın da bir işte çalışmak mecburiyetinde olmamalıdır.
Evin geçim yükü de, (mecbur kalınmadıkça) hanımefendilerin sırtlarına yüklenmemelidir!
“Her yerde kadın olsun, tır şoförlüğü işinde bile kadın istihdamı projeleri yürütülsün, bu projelere bakanlık bile destek versin, kadın çalışan oranı ilde de şuralara çıksın!” gibisinden ısrarlar yanlış.
Ev hanımlığı da çok saygın bir alandır; bu hanımefendiler ülke ekonomisine de, ülke güvenliğine de çok büyük katkılar sağlamaktadır.
Bu hanımefendiler açısından “sosyal güvence” sıkıntısı meydana geliyorsa (ki geliyor) ,“güçlü, etkin devlet destekleri” sağlanmalıdır.
Ev hanımları, ruh dünyaları alabildiğine sevgi, şefkat ve ilgiyle desteklenmiş nesiller veriyorlar bu memlekete.
Bu ülke güvenliğine, huzura, aşayişe büyük katkıdır.
Devletin sırtından büyük bir yükün alınmasıdır.
Ev hanımları, yuva ekonomisine büyük katkılarıyla, aynı zamanda ülke ekonomisine de büyük katkılar sağlamaktadır.
Mesele çalışmaksa, en fazla çalışan (ve maalesef çalıştıkları da pek görülmeyen) kesimi ev hanımları oluşturmaktadır.
Bugünlerde gündemde olan ve önümüzdeki süreçte uygulamaya geçeceği açıklanan “Ev hanımlarına prim ödemelerinde destek” önemlidir ama, asla yeterli değildir.
Ev hanımlarına emeklilikte çok önemli, çok anlamlı “prim ödeme gün sayısı” avantajı da getirilmelidir.
Öte yandan, hanımefendileri “ev hanımlığına” değil de, “pozitif ayrımcılık” söylemiyle “çalışma hayatına” yönlendiren düzenlemelerin sonuçları da iyi hesap edilmelidir.
Özellikle de “Aile Yılı”nı idrak etmekte olduğumuz ve nüfus artış hızındaki çakılmadan şikâyet ettiğimiz bu süreçte!