İnsanoğlu hep ümitlere sarılmak ister.
Bir hedefi olsun, o hedefim doğrultusunda ilerleyeyim ister.
Hedefi olmayan insan, yönünü rüzgârın belirlediği yaprak gibidir.
İnsanı hayata bağlayan, ümitleridir, hedefleridir.
Ümidini kaybetmiş insan savrulur gider.
Toplumlar da böyledir.
Topluluklar ortak idealler, ümitler, hedefler etrafında birleşir.
Ortak ilkeleri, ülküleri, hedefleri olmayan toplumlar dağılıp gitmeye mahkûmdurlar!
Biz, uzun yıllardır “ortak” duyguları, ortak hedefleri kaybetmiş bir halde, bir şeyler yapmaya mı çalışıyoruz acaba?
Pusulayı mı kaybettik acaba?
Dönüp duruyor muyuz, yalpalayıp duruyor muyuz?
Ne yazık ki…
Bütün güzel güzel kavramlarımızın içlerini boşalttık.
Hizmet’i FETÖ yedi bitirdi.
İhlas, “finans” oldu, Bereket “sigorta”!
İnandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başladık.
Teviller, ruhsatlar alanını elimizden geldiği kadar, hatta gelmediği kadar genişlettik…
Her duruma uygun “retorik” ürettik.
Kendimizi “güncelledikçe” güncelledik, dünü kaybettik.
Dedeye, nineye, anneye, babaya, kardeşe, akrabaya, konuya komşuya, küçüğe, büyüğe saygıyı sevgiyi kaybettik.
“Şaşırma”yı kaybettik..
“Alışmayı” benimsedik.
Kanıksadık!..
Artık hiçbir şey tuhaf gelmiyor bize…
Şaşırtmıyor…
Öyle bir hissizlik hâli ki bu, ekranlardaki en berbat programlar bile batmıyor bize.
Aldırmıyoruz ki tepkimiz olsun.
Misal…
“Kemal” ismini yüceltmek için “Abdürrezzak” ismiyle dalga geçiliyordu bir yerli (!) dizinin sezon finalinde.
Bunu birilerine anlattım…
“Bebeğe bu isim konulmaz ama!” dediler.
Anlamını sordum bu ismin…
Bilemediler!
Bilmiyoruz, bildiklerimizin de içlerini boşaltıyoruz.
Kavramlarımız elimizden uçup gittikçe, biz de kayıp gidiyoruz bir yerlere.
Şimdilerde, her kıymet kıymetsiz…
Mesela…
Bölünmez bütünlükten bahsediyorum…
“Aman ha!” diyorum…
“Yavaş yavaş federasyon tartışılsın lâfları dolaşıma sokuluyor birileri tarafından… Bazı konular kırmızı çizgi olarak kalmalıdır. Federasyon demek bölünmek demektir!” diyorum.
Uyanıklar işi biliyor, ama çoğunluk bu konulara zerre ilgi göstermiyor!
“Kendi kaderini tayin hakkı, BM İkiz Sözleşmeler” diyorum, “Onlar da ne ki?” cevabını alıyorum doktora yapmışlardan bile!
Merhum Cem Karaca’nın şarkısını dinletiyorum:
“Alavere dalavere kim ala da kim vere rap rap
Köşeleri möşeleri dön baba dönelim rap rap
Raptiye rap rap zaptiye zap zap rap rap
N'aber nitekim gene geldi şapka rap rap!”
Zevkle dinliyorlar ama, bu şarkıdaki sözlerin ne anlama geldiğini bilen neredeyse çıkmıyor, özellikle genç nesilden.
Buradaki “Baba” kimdir, “Nitekim gene geldi şapka!” sözleriyle, o şartlarda neler işaret edilmiştir.
Bilen çok az!
“Aile fotoğrafı” desen…
“Baba” desen…
“Nitekim hatta netekim” desen…
12 Eylül desen…
24 Ocak kararları desen…
28 Şubat desen…
Pek de anlam ifade etmiyor…
Amma velâkin…
14 Şubat desen…
Herkes “lâp” diye biliyor!..
*
Gençlerin kahir ekseriyeti mesleksiz…
Hedefsiz…
Geçtiğimiz günlerde, 30 yaşındaki üniversite mezunu bir genç geldi.
Uzun uzun konuştuk…
“E, artık yavaş yavaş evlilik işini de düşünürsün” dedim...
“Zamanı var” dedi.
“Peki, düşündüğün biri var mı?” dedim.
“Yok.” Dedi.
“Hayat plânın?” diye sordum.
“Üzerime fazla yük almadan biraz yaşamak!” dedi!
Annelik, babalık pek de şey değil yani…
Zamanla olur…
Olursa olur…
Evlilik dediğin külfet…
Bir de bunun, işler ters giderse “ömür boyu nafaka mahkûmu olma” tarafı var.
“Evlendikten sonra benim alacağım mallar otomatikman yarı yarıya mı oluyor abi?”
Böyle sorular da var!.
*
Ne hallere geldik Allah’ım!
*.
Eskiden bizi birleştiren heyecanlar vardı.
Mesela…
Milli maçlarda çok heyecanlanırdık.
Bizim kulüplerden biri “yabancılarla” maç yaptığında, hep birlikte, o kulübün taraftarı olurduk müsabaka bitinceye kadar.
Şimdi onlar da pek kalmadı.
“Bizim” medyamız da, bu işlere fazla kafa yormuyor artık.
Bırakmış gibi işin ucunu…
*
Farklı partiler var ama hiçbirinden ümit yok gibi…
Sokaklarda hep “al birini vur öbürüne” lâflarını işitiyorum!
Kanıksanmış artık her şey…
Ve şaşırtmıyor hiçbir şey!
Bu durumda, nasıl olacak da olacak bu işler?
*
Ben çok iyi biliyorum ki…
Ekranlarda söylenenler başka, kapı arkalarında söylenenler başka…
Duvardaki resimler başka, gerçekler başka!..
*
Bu gidiş iyiye gidiş değil…
Silkinip kendimize gelmemiz gerekiyor.
Bunun için de..,.
Bir şeylerden vazgeçebilmemiz!
İnce hesaplar, çok büyük zararlara yol açıyor zira!