AK Parti Sözcüsü Çelik'ten Özgür Özel'e tepki: Haddi değil!

Siyaset (Haber7) - haber7.com | 07.09.2025 - 15:33, Güncelleme: 07.09.2025 - 15:33 84 kez okundu.
 

AK Parti Sözcüsü Çelik'ten Özgür Özel'e tepki: Haddi değil!

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Bu çirkin ifadeler hadleri değil. Cumhurbaşkanımız kırmızı çizgimizdir, bu hadsiz ifadeleri kabul etmeyiz" diyerek CHP Genel Başkanı Özel'e tepki gösterdi.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Kocaeli'de açıklamalarda bulundu.  Çelik'in açıklamalarından satır başları: Sayın Cumhurbaşkanımızın şehit ailelerimize ve gazilerimize mesajlarını ulaştırma, yazdığı mektubu iletme konusunda bütün teşkilatlarımız; ana kademede, hem kadın kolları hem de gençlik kollarında faaliyet göstermektedir. Kadın kollarımızın çok yoğun çalışmaları vardır. Aynı şekilde gençlik kollarımızın da çalışmaları sürmektedir. "26 ŞUBAT'TA BÜYÜK PROGRAM GERÇEKLEŞTİRİYORUZ" Dolayısıyla, bu yaz dönemi içerisinde AK Parti teşkilatları; 7 gün 24 saat esasına göre, sahadan hiçbir şekilde çekilmeden, Cumhurbaşkanımızın sürekli ve kesintisiz bir biçimde vatandaşlarımızla buluşma talimatını yerine getirmek amacıyla, belli bir eylem programı çerçevesinde bu çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bundan sonrasında da çalışmalar aynı kararlılıkla devam edecektir. Bugün de birçok arkadaşımız çeşitli illerde bu faaliyetleri yürütmektedir. En önemli hususlardan biri şudur: Şunun bilinmesini arzu ederiz ki, bütün bu çalışmalar neticesinde ortaya çıkan vatandaşlarımızın soruları, sorunları, eleştirileri ve taleplerinin hepsinin başımızın üzerinde yeri vardır. İllerden gelen bu veriler, vatandaşlarımızın söyledikleri genel merkezimizde bir data hâline dönüştürülmektedir. Bu veri analizi çerçevesinde, MKYK tarafından genel başkanımıza arz edilecek ve bundan sonraki politikalarımızın oluşturulmasında bir dayanak ve zemin teşkil edecektir. Onlardan gelenler merkezde bir dataya dönüştürülüyor ve daha sonra genel başkanımıza iletilecektir. 25 Şubat günü bizler İstanbul'da olacağız ve 26 Şubat günü büyük program genel başkanımızın katılımı ile gerçekleşecek. "DEPREM KONUSU PARTİMİZİN GÜNDEMİNDEN BİR AN BİLE ÇIKMAMIŞTIR" Tabii, en önemli gündem konularından biri, dün Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi, esasında depremle ilgili olarak önümüze gelen tablodur. Ülkemizdeki depremin sarstığı ve yerle bir ettiği alan, neredeyse bir ülke büyüklüğünde bir alandı. Bu, yalnızca bizim söylediğimiz bir durum değildir; dünyada da bu şekilde değerlendirilen, niteliği açısından ayrıksılığı olan bir durumdur. Burada hiçbir hükümetin altından kalkamayacağı bir tablo söz konusudur. Dünyada, bu sürede konutların tesliminin mümkün olmadığı söylenirken, Türkiye büyük bir başarıya imza atarak bunu gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmeye devam etmektedir. Bütün vatandaşlarımıza şunu arz etmek isterim: Özellikle deprem bölgesindeki vatandaşlarımıza yönelik hiçbir toplantımız, hiçbir çalışmamız yoktur ki Cumhurbaşkanımız, deprem bölgesindeki vatandaşlarımız konusundaki hassasiyetleri bize hatırlatmamış olsun. Her toplantımızda; MKYK’nın açılışında, Bakanlar Kurulu’nun açılışında ve diğer tüm toplantı zeminlerinde, Cumhurbaşkanımız sürekli olarak bize deprem bölgesinin asla ihmal edilmemesi gerektiğini ve oradaki hassasiyetin en yüksek düzeyde tutulması gerektiğini göstermiştir. Türkiye, bir kez daha bütün dünyaya, hangi yarayı alırsa alsın, hangi bedeli öderse ödesin ayağa kalkabileceğini göstermiştir. Bütün vatandaşlarımıza arz etmek isterim ki bu, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından aylık ya da yıllık bir takiple değil, saatlik bir takiple neticelendirilmiş bir konudur. Cumhurbaşkanımızın partimizin gündeminden bir an bile çıkmamıştır. "TERÖRSÜZ TÜRKİYE EN ÖNEMLİ GÜNDEMİMİZ" Yine, Terörsüz Türkiye konusunda, tüm Türkiye buluşmalarında kuvvetli bir biçimde mesajlarımızı veriyoruz. Türkiye’nin terörü gündeminden çıkarması için Cumhur İttifakı güçlü bir iradeyi ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanımızın Ahlat’ta iç cephenin güçlendirilmesi çağrısıyla ilgili verdiği mesajlar, daha sonra Sayın Devlet Bahçeli’nin Meclis’te başlattığı diyalog ve yaptığı tarihi çağrı ile yeni bir sayfa açmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın devlet kurumlarına talimat vermesiyle birlikte, Terörsüz Türkiye süreci bir devlet politikası hâline gelmiştir. Bu çerçevede, Türkiye’den terör gündeminin çıkması, aynı zamanda yakın bölgemiz için de bir ilham kaynağı olacaktır. Terörsüz Türkiye süreci, terörsüz bölge sürecinin de referansı hâline gelecektir. Türkiye’ye karşı yürütülen terör faaliyetlerinin arkasında, geçmişten itibaren hangi odakların olduğunu, Türkiye’nin bütün değerlerini ve güvenliğini nasıl hedef aldıklarını çok ayrıntılı bir şekilde biliyoruz. Hükümetlerimiz döneminde, Cumhurbaşkanımız; Türkiye’nin gerek Başbakanlığı döneminde gerek Cumhurbaşkanlığı döneminde terörle mücadele kapasitesinin yükselmesi için çok büyük hedefler koymuş ve bunların her birine ulaşmıştır. Terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin kapasitesi, imkân ve kabiliyetleri de kat be kat artırılmıştır. Aynı zamanda devletler, sert güçlerini kullanırken, terörle mücadelede yumuşak güçlerini de kullanırlar. Terör örgütü mensuplarının teslim olması, örgütlerin silah bırakması ve feshedilmesi ile ilgili geçmişten itibaren yapılan hukuki düzenlemeler ve çeşitli çalışmalar mevcuttur.  "TERÖRSÜZ TÜRKİYE TÜRKİYE İÇİN SON DERECE STRATEJİK BİR ADIMDIR" Bu çerçevede, etrafımızdaki ve dünyadaki gelişmelere bakıldığında, Terörsüz Türkiye süreci hem Türkiye için son derece doğru zamanlama ve stratejik bir adımdır, hem de bölgemizi ve yakın bölgemizi, emperyalist ve siyonist planlarla istikrarsızlaştırmak isteyenlere karşı bir referans oluşturmuştur. Böylece, Terörsüz Türkiye’den terörsüz bölgeye oluşan referans, büyük bir cevaptır. Bu, tüm bu kötücül planlara karşı güçlü bir duruştur. Devletin niteliği ve milletin değerleri konusunda önemli bir pazarlık söz konusu değildir. Aynı şekilde, bütün bu süreçler tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan ilkesi çerçevesinde gerçekleşecektir. Bu, herkesin faydasına olan bir durumdur. Yakın bölgemizde de görüyoruz ki, Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Alevi’yi, Sünni’yi, Şii’yi, Nusayri’yi, Dürzi’yi, Ezidi’yi birbirine düşürmeye çalışanlar, aslında bu bölgelere sadece sömürge gözüyle bakmaktadır. Biz ise bölgedeki bütün etnik ve mezhebi unsurlara kardeşlik gözüyle bakıyoruz. Türkiye’de sık sık söylediğimiz şey şudur: Hepimizin adları farklı olabilir, ama hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Türkiye’de ikinci sınıf vatandaş yoktur; herkes birinci sınıf vatandaştır ve bu vatanın ev sahibidir. Demokrasimizi, cumhuriyetimizi ve hukuk devletimizi hedef alanlara karşı her zaman güvenlik güçlerimiz teyakkuz halindedir. Ancak aynı zamanda, hukuk devletimizin kapasitesi ve hukuk sistemimizin imkanları çerçevesinde, Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin imkanları dahilinde bu meseleleri çok boyutlu bir şekilde çözebilecek kapasiteye sahibiz. Bugün net bir şekilde görüyoruz ki, Terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge sürecine ulaşılmasını engellemek isteyenler, silah bırakma ve fesih sürecinde geciktirme mesajları veriyor, süreci sulandırmaya ve ertelemeye çalışıyor. Görüyoruz ki, emperyalizm ve siyonizm odaklarıyla bağlantılı olanlar veya sürece şerhler düşerek ön şartlar koyanlar, süreci kendi gündemlerinden saptırmaya çalışıyor. "SABOTAJLARA KARŞI GEÇMİŞTEN DENEYİMLİYİZ" Güya sürece karşı çıkmıyormuş gibi görünen bu tutumlar, esasında süreci enfekte etmeye yönelik girişimlerdir. Bu nedenle Cumhurbaşkanımızın dün verdiği mesajda belirtildiği gibi, geçmişten itibaren bu tür sabotajlara karşı son derece deneyimliyiz. Bu sabotajları yapmaya çalışanların niyetlerini ve amaçlarını görüyoruz. Her ne olursa olsun, hem ülkemizde hem de yakın bölgemizde kardeşlik, kaderdaşlık ve duygudaşlık ilkesini savunacağız ve geleceğe bu şekilde bakmayı sürdüreceğiz. Özellikle Suriye özelinde, istikrarsızlık yaratmak isteyenlerin belli odaklara vaatlerde bulunarak etnik veya mezhebi unsurları kendi yanlarında göstermeye çalıştıklarını görüyoruz. Ancak bunlar hiçbir şekilde ilgili etnik veya mezhep unsurlarının iyiliğini düşünmemektedir. Aksine, bölgeyi etnik ve mezhebi fay hatları üzerinden bölerek kendi çıkarlarını tahakkuk ettirmeye çalışmaktadırlar. "ENİNDE SONUNDA TERÖRSÜZ TÜRKİYE VE TERÖRSÜZ BÖLGE HEDEFİNE ULAŞACAĞIZ" Çok yakın zamanda bazı Avrupa devletlerinin, bürokrasi ve istihbarat birimlerinin bilgisi dahilinde, bazı firmaların birden çok terör örgütüne karargah hazırladığını ve lojistik destek verdiğini gördük. Vatandaşlarımız bu konuda müsterih olsun; biz süreci çok boyutlu bir şekilde yürütüyoruz. Terörsüz Türkiye sürecini, bahsettiğimiz ilkeler çerçevesinde sonuca ulaştırmakta kararlıyız. Bu süreçte her türlü sabotajla mücadele edebilecek kapasitemiz bulunmaktadır. Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda, milli eğitimden ekonomiye, iç politikadan dış politikaya kadar tüm konularda vatandaşlarımıza Terörsüz Türkiye hedefini güçlü bir şekilde anlatıyoruz. Eninde sonunda Terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge hedefine ulaşacağız. Bu, ülkemize ve bölgemize dönük kötü niyetli projeleri tahkim etmek isteyenlere verilecek en güçlü cevap olacaktır.  "CHP'DE SİYASİ PUSULA SORUNU VARDIR" Biz, tabii esasında Sayın Özgür Özel’in birinci meselesinin kendi partisiyle uğraşmak olması gerektiğini değerlendiriyoruz. Yani Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) gibi köklü bir parti, bu skandalların içine nasıl düşmüştür? CHP gibi köklü bir partinin her tarafından bu kadar skandallar patlarken, CHP Genel Başkanı ve yönetimi neyle meşguldür? Esasında ilgilenmesi gereken konu budur. En baştan beri de söyledik: Tabloya baktığımızda herhangi bir şekilde konunun bizimle ilgisi yoktur. Bir takım CHP’liler, diğer CHP’lileri şikâyet etmiştir. Bu şikâyetler arasında rüşvet, şantaj ve diğer bazı skandallar yer almakta olup, yargı tarafından gündeme alınmış ve bunlar gizli kalmamıştır. Bütün süreçler basına yansımış ve ekranlarda görülmüştür. Kimisi belediye başkanı, kimisi milletvekili olarak bu şikâyetlerin içinde yer almıştır. Sonuç olarak, esasında CHP’lilerin, CHP’lileri şikâyet ederek ortaya çıkan bir tablo söz konusudur. Sayın Özgür Özel’e de baştan beri şunu söyledik: Siz bütün bu gündemi önünüze alın ve diyebiliyor musunuz ki, tek tek bunların hiçbiri söz konusu değildir, ben kefilim. Çünkü bunları söyleyenler de CHP’lidir. O zaman dönün, o CHP’lilere bir şey söyleyin. Ama baştan beri söylediğimiz gibi, şimdiki CHP yönetiminde ve Sayın Özgür Özel’de çok ciddi bir siyasi navigasyon problemi vardır. Çok ciddi bir siyasi pusula sorunu vardır. Yani navigasyona herhangi bir şey yüklediğinde, CHP’ye söylemesi gereken sözü AK Parti’ye söylüyor; aynaya bakarak yüzleşmesi gereken meselelerde ise Cumhurbaşkanımıza karşı hadsiz ifadeler kullanıyorlar. "NEREDEYSE GELİN BU MESELELERİ YÖNETİN DİYE BİZE ÇAĞRI YAPACAKLAR" Özgür Özel’in CHP’yi yönetmekte gösterdiği zaaf, CHP yönetiminin partideki gelişmelere hakim olmakta yaşadığı açığı Cumhurbaşkanımıza ve Cumhur İttifakı’na saldırarak kapatamayacağını göstermektedir. Bu açık giderek büyümekte, CHP’ye gönül veren vatandaşlarımızı da incitmekte ve siyaset hayatımızın hak etmediği bir noktaya gelmektedir. Dolayısıyla bunu yönetmesi gereken CHP yönetimidir. Neredeyse gelin bu meseleleri yönetin diye bize çağrı yapacaklar. Bu konunun bizimle hiçbir ilgisi yoktur. Mahkeme süreci devam etmektedir; şikâyet edenler AK Partili değil, bütün vatandaşlarımıza ifade ediyoruz, özellikle CHP’ye gönül vermiş vatandaşlarımıza. Bütün bu şikâyetleri yapanlar yine CHP’lilerdir. Kongrelerle ilgili şikâyetleri yapanlar da onlardır. Yargı bu konuya el atmış ve CHP’li birini uzaklaştırmışsa yerine bir CHP’li getirmiştir. Dolayısıyla bu konu, esasında CHP’nin yönetilmesiyle ilgili siyasi navigasyon problemini, siyasi pusula problemini ve esas olarak da siyasi anlayış konusundaki zaafını ve yüksek cari açığını göstermektedir. Bunu çözmesi gereken onlar, biz değiliz. Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik hadsiz ifadeler ve çirkin söylemlerle hukuk ve siyaset alanında sonuna kadar mücadele ederiz. Ancak problemleri bizimle değil, CHP’nin çözmesi gerekir. Bu, CHP’ye gönül veren vatandaşlarımızın da hak etmediği bir meseledir. Bazen denir ki, “Umulmadık bir şey ortaya çıktığında mutfakta biri mi var?” CHP’de anlaşılıyor ki mutfakta hiç kimse yok; herkes mutfağı terk etmiş ve mesele kendi kendine yürüyen bir hâl almıştır. Esas olarak değerlendirilmesi gereken konu budur. "EYLÜL’DE YAPILACAK BM GENEL KURULU’NDA FİLİSTİN DAVASININ EN GÜR SESİ CUMHURBAŞKANIMIZ OLACAKTIR" Bakınız, Gazze konusunda Cumhurbaşkanımızın hassasiyetini sorgulamaya çalışıyorlar. Bunların hiçbir karşılığı yoktur. O gün de Meclis’te Erdoğan’ın Gazze’yi turistik bölge yapacağız, tesis yapacağız diyenlere karşı söylediği söz ortadadır. İsteyen Google’a girip bakabilir. Cumhurbaşkanımızın onlarca sözü mevcuttur. Daha kimse bunları dillendirmemişken, İsrail’in işgal haritasını gösterip yıllardır Birleşmiş Milletler’de bunu dile getiren Cumhurbaşkanımızdır. Bugün Abbas yönetimine ve Filistinlilere vize koyulması, Filistinlilerin sesini kısmak anlamına gelmektedir. Ancak hiç kimse Filistinlilerin sesini kısamaz; çünkü Cumhurbaşkanımız, Recep Tayyip Erdoğan vardır. Eylül’de yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin davasının en gür sesi Cumhurbaşkanımız olacaktır. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir devlet başkanı, Filistin davasını milli davamız olarak tanımlamıştır ve o da Cumhurbaşkanımızdır. Dolayısıyla, Sayın Özgür Özel’in Cumhurbaşkanımızın Gazze ve Filistin konusundaki hassasiyetini sorgulaması son derece yanlıştır. Kimin ne düşündüğünü öğrenmek isteyen, Gazzeli veya Filistinli kardeşlerimize bunu sorsun; ne cevap aldığını görecektir. Bugün Filistin bayrağının yanına Gazzeli veya Filistinli kardeşlerimiz durduk yere Türk bayrağını asmaz, Cumhurbaşkanımızın resmini koymaz. 
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Bu çirkin ifadeler hadleri değil. Cumhurbaşkanımız kırmızı çizgimizdir, bu hadsiz ifadeleri kabul etmeyiz" diyerek CHP Genel Başkanı Özel'e tepki gösterdi.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Kocaeli'de açıklamalarda bulundu. 

Çelik'in açıklamalarından satır başları:

Sayın Cumhurbaşkanımızın şehit ailelerimize ve gazilerimize mesajlarını ulaştırma, yazdığı mektubu iletme konusunda bütün teşkilatlarımız; ana kademede, hem kadın kolları hem de gençlik kollarında faaliyet göstermektedir. Kadın kollarımızın çok yoğun çalışmaları vardır. Aynı şekilde gençlik kollarımızın da çalışmaları sürmektedir.

"26 ŞUBAT'TA BÜYÜK PROGRAM GERÇEKLEŞTİRİYORUZ"

Dolayısıyla, bu yaz dönemi içerisinde AK Parti teşkilatları; 7 gün 24 saat esasına göre, sahadan hiçbir şekilde çekilmeden, Cumhurbaşkanımızın sürekli ve kesintisiz bir biçimde vatandaşlarımızla buluşma talimatını yerine getirmek amacıyla, belli bir eylem programı çerçevesinde bu çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bundan sonrasında da çalışmalar aynı kararlılıkla devam edecektir. Bugün de birçok arkadaşımız çeşitli illerde bu faaliyetleri yürütmektedir.

En önemli hususlardan biri şudur: Şunun bilinmesini arzu ederiz ki, bütün bu çalışmalar neticesinde ortaya çıkan vatandaşlarımızın soruları, sorunları, eleştirileri ve taleplerinin hepsinin başımızın üzerinde yeri vardır.

İllerden gelen bu veriler, vatandaşlarımızın söyledikleri genel merkezimizde bir data hâline dönüştürülmektedir. Bu veri analizi çerçevesinde, MKYK tarafından genel başkanımıza arz edilecek ve bundan sonraki politikalarımızın oluşturulmasında bir dayanak ve zemin teşkil edecektir. Onlardan gelenler merkezde bir dataya dönüştürülüyor ve daha sonra genel başkanımıza iletilecektir. 25 Şubat günü bizler İstanbul'da olacağız ve 26 Şubat günü büyük program genel başkanımızın katılımı ile gerçekleşecek.

"DEPREM KONUSU PARTİMİZİN GÜNDEMİNDEN BİR AN BİLE ÇIKMAMIŞTIR"

Tabii, en önemli gündem konularından biri, dün Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi, esasında depremle ilgili olarak önümüze gelen tablodur. Ülkemizdeki depremin sarstığı ve yerle bir ettiği alan, neredeyse bir ülke büyüklüğünde bir alandı.

Bu, yalnızca bizim söylediğimiz bir durum değildir; dünyada da bu şekilde değerlendirilen, niteliği açısından ayrıksılığı olan bir durumdur. Burada hiçbir hükümetin altından kalkamayacağı bir tablo söz konusudur.

Dünyada, bu sürede konutların tesliminin mümkün olmadığı söylenirken, Türkiye büyük bir başarıya imza atarak bunu gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmeye devam etmektedir.

Bütün vatandaşlarımıza şunu arz etmek isterim: Özellikle deprem bölgesindeki vatandaşlarımıza yönelik hiçbir toplantımız, hiçbir çalışmamız yoktur ki Cumhurbaşkanımız, deprem bölgesindeki vatandaşlarımız konusundaki hassasiyetleri bize hatırlatmamış olsun. Her toplantımızda; MKYK’nın açılışında, Bakanlar Kurulu’nun açılışında ve diğer tüm toplantı zeminlerinde, Cumhurbaşkanımız sürekli olarak bize deprem bölgesinin asla ihmal edilmemesi gerektiğini ve oradaki hassasiyetin en yüksek düzeyde tutulması gerektiğini göstermiştir.

Türkiye, bir kez daha bütün dünyaya, hangi yarayı alırsa alsın, hangi bedeli öderse ödesin ayağa kalkabileceğini göstermiştir.

Bütün vatandaşlarımıza arz etmek isterim ki bu, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından aylık ya da yıllık bir takiple değil, saatlik bir takiple neticelendirilmiş bir konudur. Cumhurbaşkanımızın partimizin gündeminden bir an bile çıkmamıştır.

"TERÖRSÜZ TÜRKİYE EN ÖNEMLİ GÜNDEMİMİZ"

Yine, Terörsüz Türkiye konusunda, tüm Türkiye buluşmalarında kuvvetli bir biçimde mesajlarımızı veriyoruz. Türkiye’nin terörü gündeminden çıkarması için Cumhur İttifakı güçlü bir iradeyi ortaya koymuştur.

Cumhurbaşkanımızın Ahlat’ta iç cephenin güçlendirilmesi çağrısıyla ilgili verdiği mesajlar, daha sonra Sayın Devlet Bahçeli’nin Meclis’te başlattığı diyalog ve yaptığı tarihi çağrı ile yeni bir sayfa açmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın devlet kurumlarına talimat vermesiyle birlikte, Terörsüz Türkiye süreci bir devlet politikası hâline gelmiştir.

Bu çerçevede, Türkiye’den terör gündeminin çıkması, aynı zamanda yakın bölgemiz için de bir ilham kaynağı olacaktır. Terörsüz Türkiye süreci, terörsüz bölge sürecinin de referansı hâline gelecektir.

Türkiye’ye karşı yürütülen terör faaliyetlerinin arkasında, geçmişten itibaren hangi odakların olduğunu, Türkiye’nin bütün değerlerini ve güvenliğini nasıl hedef aldıklarını çok ayrıntılı bir şekilde biliyoruz. Hükümetlerimiz döneminde, Cumhurbaşkanımız; Türkiye’nin gerek Başbakanlığı döneminde gerek Cumhurbaşkanlığı döneminde terörle mücadele kapasitesinin yükselmesi için çok büyük hedefler koymuş ve bunların her birine ulaşmıştır.

Terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin kapasitesi, imkân ve kabiliyetleri de kat be kat artırılmıştır. Aynı zamanda devletler, sert güçlerini kullanırken, terörle mücadelede yumuşak güçlerini de kullanırlar. Terör örgütü mensuplarının teslim olması, örgütlerin silah bırakması ve feshedilmesi ile ilgili geçmişten itibaren yapılan hukuki düzenlemeler ve çeşitli çalışmalar mevcuttur. 

"TERÖRSÜZ TÜRKİYE TÜRKİYE İÇİN SON DERECE STRATEJİK BİR ADIMDIR"

Bu çerçevede, etrafımızdaki ve dünyadaki gelişmelere bakıldığında, Terörsüz Türkiye süreci hem Türkiye için son derece doğru zamanlama ve stratejik bir adımdır, hem de bölgemizi ve yakın bölgemizi, emperyalist ve siyonist planlarla istikrarsızlaştırmak isteyenlere karşı bir referans oluşturmuştur.

Böylece, Terörsüz Türkiye’den terörsüz bölgeye oluşan referans, büyük bir cevaptır. Bu, tüm bu kötücül planlara karşı güçlü bir duruştur.

Devletin niteliği ve milletin değerleri konusunda önemli bir pazarlık söz konusu değildir. Aynı şekilde, bütün bu süreçler tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan ilkesi çerçevesinde gerçekleşecektir.

Bu, herkesin faydasına olan bir durumdur. Yakın bölgemizde de görüyoruz ki, Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Alevi’yi, Sünni’yi, Şii’yi, Nusayri’yi, Dürzi’yi, Ezidi’yi birbirine düşürmeye çalışanlar, aslında bu bölgelere sadece sömürge gözüyle bakmaktadır. Biz ise bölgedeki bütün etnik ve mezhebi unsurlara kardeşlik gözüyle bakıyoruz.

Türkiye’de sık sık söylediğimiz şey şudur: Hepimizin adları farklı olabilir, ama hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Türkiye’de ikinci sınıf vatandaş yoktur; herkes birinci sınıf vatandaştır ve bu vatanın ev sahibidir.

Demokrasimizi, cumhuriyetimizi ve hukuk devletimizi hedef alanlara karşı her zaman güvenlik güçlerimiz teyakkuz halindedir. Ancak aynı zamanda, hukuk devletimizin kapasitesi ve hukuk sistemimizin imkanları çerçevesinde, Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin imkanları dahilinde bu meseleleri çok boyutlu bir şekilde çözebilecek kapasiteye sahibiz.

Bugün net bir şekilde görüyoruz ki, Terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge sürecine ulaşılmasını engellemek isteyenler, silah bırakma ve fesih sürecinde geciktirme mesajları veriyor, süreci sulandırmaya ve ertelemeye çalışıyor. Görüyoruz ki, emperyalizm ve siyonizm odaklarıyla bağlantılı olanlar veya sürece şerhler düşerek ön şartlar koyanlar, süreci kendi gündemlerinden saptırmaya çalışıyor.

"SABOTAJLARA KARŞI GEÇMİŞTEN DENEYİMLİYİZ"

Güya sürece karşı çıkmıyormuş gibi görünen bu tutumlar, esasında süreci enfekte etmeye yönelik girişimlerdir. Bu nedenle Cumhurbaşkanımızın dün verdiği mesajda belirtildiği gibi, geçmişten itibaren bu tür sabotajlara karşı son derece deneyimliyiz. Bu sabotajları yapmaya çalışanların niyetlerini ve amaçlarını görüyoruz.

Her ne olursa olsun, hem ülkemizde hem de yakın bölgemizde kardeşlik, kaderdaşlık ve duygudaşlık ilkesini savunacağız ve geleceğe bu şekilde bakmayı sürdüreceğiz.

Özellikle Suriye özelinde, istikrarsızlık yaratmak isteyenlerin belli odaklara vaatlerde bulunarak etnik veya mezhebi unsurları kendi yanlarında göstermeye çalıştıklarını görüyoruz. Ancak bunlar hiçbir şekilde ilgili etnik veya mezhep unsurlarının iyiliğini düşünmemektedir. Aksine, bölgeyi etnik ve mezhebi fay hatları üzerinden bölerek kendi çıkarlarını tahakkuk ettirmeye çalışmaktadırlar.

"ENİNDE SONUNDA TERÖRSÜZ TÜRKİYE VE TERÖRSÜZ BÖLGE HEDEFİNE ULAŞACAĞIZ"

Çok yakın zamanda bazı Avrupa devletlerinin, bürokrasi ve istihbarat birimlerinin bilgisi dahilinde, bazı firmaların birden çok terör örgütüne karargah hazırladığını ve lojistik destek verdiğini gördük. Vatandaşlarımız bu konuda müsterih olsun; biz süreci çok boyutlu bir şekilde yürütüyoruz.

Terörsüz Türkiye sürecini, bahsettiğimiz ilkeler çerçevesinde sonuca ulaştırmakta kararlıyız. Bu süreçte her türlü sabotajla mücadele edebilecek kapasitemiz bulunmaktadır. Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda, milli eğitimden ekonomiye, iç politikadan dış politikaya kadar tüm konularda vatandaşlarımıza Terörsüz Türkiye hedefini güçlü bir şekilde anlatıyoruz.

Eninde sonunda Terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge hedefine ulaşacağız. Bu, ülkemize ve bölgemize dönük kötü niyetli projeleri tahkim etmek isteyenlere verilecek en güçlü cevap olacaktır.

 "CHP'DE SİYASİ PUSULA SORUNU VARDIR"

Biz, tabii esasında Sayın Özgür Özel’in birinci meselesinin kendi partisiyle uğraşmak olması gerektiğini değerlendiriyoruz.

Yani Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) gibi köklü bir parti, bu skandalların içine nasıl düşmüştür? CHP gibi köklü bir partinin her tarafından bu kadar skandallar patlarken, CHP Genel Başkanı ve yönetimi neyle meşguldür? Esasında ilgilenmesi gereken konu budur.

En baştan beri de söyledik: Tabloya baktığımızda herhangi bir şekilde konunun bizimle ilgisi yoktur. Bir takım CHP’liler, diğer CHP’lileri şikâyet etmiştir. Bu şikâyetler arasında rüşvet, şantaj ve diğer bazı skandallar yer almakta olup, yargı tarafından gündeme alınmış ve bunlar gizli kalmamıştır. Bütün süreçler basına yansımış ve ekranlarda görülmüştür. Kimisi belediye başkanı, kimisi milletvekili olarak bu şikâyetlerin içinde yer almıştır.

Sonuç olarak, esasında CHP’lilerin, CHP’lileri şikâyet ederek ortaya çıkan bir tablo söz konusudur.

Sayın Özgür Özel’e de baştan beri şunu söyledik: Siz bütün bu gündemi önünüze alın ve diyebiliyor musunuz ki, tek tek bunların hiçbiri söz konusu değildir, ben kefilim. Çünkü bunları söyleyenler de CHP’lidir. O zaman dönün, o CHP’lilere bir şey söyleyin.

Ama baştan beri söylediğimiz gibi, şimdiki CHP yönetiminde ve Sayın Özgür Özel’de çok ciddi bir siyasi navigasyon problemi vardır. Çok ciddi bir siyasi pusula sorunu vardır. Yani navigasyona herhangi bir şey yüklediğinde, CHP’ye söylemesi gereken sözü AK Parti’ye söylüyor; aynaya bakarak yüzleşmesi gereken meselelerde ise Cumhurbaşkanımıza karşı hadsiz ifadeler kullanıyorlar.

"NEREDEYSE GELİN BU MESELELERİ YÖNETİN DİYE BİZE ÇAĞRI YAPACAKLAR"

Özgür Özel’in CHP’yi yönetmekte gösterdiği zaaf, CHP yönetiminin partideki gelişmelere hakim olmakta yaşadığı açığı Cumhurbaşkanımıza ve Cumhur İttifakı’na saldırarak kapatamayacağını göstermektedir. Bu açık giderek büyümekte, CHP’ye gönül veren vatandaşlarımızı da incitmekte ve siyaset hayatımızın hak etmediği bir noktaya gelmektedir.

Dolayısıyla bunu yönetmesi gereken CHP yönetimidir. Neredeyse gelin bu meseleleri yönetin diye bize çağrı yapacaklar. Bu konunun bizimle hiçbir ilgisi yoktur. Mahkeme süreci devam etmektedir; şikâyet edenler AK Partili değil, bütün vatandaşlarımıza ifade ediyoruz, özellikle CHP’ye gönül vermiş vatandaşlarımıza. Bütün bu şikâyetleri yapanlar yine CHP’lilerdir. Kongrelerle ilgili şikâyetleri yapanlar da onlardır. Yargı bu konuya el atmış ve CHP’li birini uzaklaştırmışsa yerine bir CHP’li getirmiştir.

Dolayısıyla bu konu, esasında CHP’nin yönetilmesiyle ilgili siyasi navigasyon problemini, siyasi pusula problemini ve esas olarak da siyasi anlayış konusundaki zaafını ve yüksek cari açığını göstermektedir. Bunu çözmesi gereken onlar, biz değiliz.

Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik hadsiz ifadeler ve çirkin söylemlerle hukuk ve siyaset alanında sonuna kadar mücadele ederiz. Ancak problemleri bizimle değil, CHP’nin çözmesi gerekir. Bu, CHP’ye gönül veren vatandaşlarımızın da hak etmediği bir meseledir.

Bazen denir ki, “Umulmadık bir şey ortaya çıktığında mutfakta biri mi var?” CHP’de anlaşılıyor ki mutfakta hiç kimse yok; herkes mutfağı terk etmiş ve mesele kendi kendine yürüyen bir hâl almıştır. Esas olarak değerlendirilmesi gereken konu budur.

"EYLÜL’DE YAPILACAK BM GENEL KURULU’NDA FİLİSTİN DAVASININ EN GÜR SESİ CUMHURBAŞKANIMIZ OLACAKTIR"

Bakınız, Gazze konusunda Cumhurbaşkanımızın hassasiyetini sorgulamaya çalışıyorlar. Bunların hiçbir karşılığı yoktur. O gün de Meclis’te Erdoğan’ın Gazze’yi turistik bölge yapacağız, tesis yapacağız diyenlere karşı söylediği söz ortadadır. İsteyen Google’a girip bakabilir. Cumhurbaşkanımızın onlarca sözü mevcuttur.

Daha kimse bunları dillendirmemişken, İsrail’in işgal haritasını gösterip yıllardır Birleşmiş Milletler’de bunu dile getiren Cumhurbaşkanımızdır. Bugün Abbas yönetimine ve Filistinlilere vize koyulması, Filistinlilerin sesini kısmak anlamına gelmektedir. Ancak hiç kimse Filistinlilerin sesini kısamaz; çünkü Cumhurbaşkanımız, Recep Tayyip Erdoğan vardır. Eylül’de yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin davasının en gür sesi Cumhurbaşkanımız olacaktır.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir devlet başkanı, Filistin davasını milli davamız olarak tanımlamıştır ve o da Cumhurbaşkanımızdır. Dolayısıyla, Sayın Özgür Özel’in Cumhurbaşkanımızın Gazze ve Filistin konusundaki hassasiyetini sorgulaması son derece yanlıştır.

Kimin ne düşündüğünü öğrenmek isteyen, Gazzeli veya Filistinli kardeşlerimize bunu sorsun; ne cevap aldığını görecektir. Bugün Filistin bayrağının yanına Gazzeli veya Filistinli kardeşlerimiz durduk yere Türk bayrağını asmaz, Cumhurbaşkanımızın resmini koymaz. 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 24saathaber.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi