Halis ÖZDEMİR
Köşe Yazarı
Halis ÖZDEMİR
 

İMRALIYA GİDİLSİN Mİ GİDİLMESİN Mİ? SAHİ İMRALI NERESİ?

  İMRALIYA GİDİLSİN Mİ GİDİLMESİN Mİ? SAHİ İMRALI NERESİ? “Devletin sınırları aşılarak barış olmaz, milletin vicdanında karşılık bulmayan hiçbir süreç kalıcı olamaz.” Halis Özdemir, bu köşe yazısında İmralı tartışmalarına ve terörle mücadele sürecine dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Devletin, milletin vicdanına aykırı adımlar atmaması gerektiğini vurgulayan Özdemir, “TBMM üyeleri terörist başı ile görüşemez, millet buna rıza göstermez” dedi. Yazısında, terörle mücadelede güven ve şeffaflığın önemine dikkat çeken Özdemir, “Gerçek barış, ancak milletin tamamının gönlünde karşılık bulduğunda mümkündür” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün altını çizen Özdemir, “Türk milleti, Türkü Kürdü Lazı Çerkezi ile bir bütündür, kimse bu kardeşliği bozamaz” sözleriyle yazısını noktaladı. İşte hafızalardan kolay kolay silinmeyecek üzerinde çok konuşulacak o yazı!.. 12 Kasım 2025 - Çarşamba 21:43     GÜNDEM Sahi, İmralı neresi?   Öncelikle, terörün bitirilmesi, ülkede kardeşliğin, birlik ve beraberliğin sağlanması konusunda samimi gayret gösterenlere şükran duyar, teşekkür ederiz. Teklif ve görüşlerimizi arz etmeyi de vatandaşlık görevi olarak görürüz.     TBMM’yi temsilen milletvekilleri İmralı’ya gidebilir mi, İmralı’nın görüşünü alabilir mi?     Şuna neden “TBMM adına milletvekilleri çocuk katili Apo’yu ziyaret edip görüşünü alabilir” demiyorlar da işi İmralı adasına havale ediyorlar? İmralı’ya turistik gezi mi yapılacak ki? İmralı aşağı, İmralı yukarı! Hadi söyleyin, “Meclise davet”den tutun söylenmeyen kalmadı zaten. Soran, sorgulayan, fikir beyan edenleri de “Terörsüz Türkiye’yi istemeyen, barış istemeyen hainler, satılmışlar…” demeye başlamayın lütfen.     Sahi, seçim meydanlarında atılan “urgan” ne olacak? Seçimler sırasında “DEM’le demleniyorlar” iddiaları nereye gitti? “Çocuk katilleri ile fotoğraf veren, yan yana duran alçaktır” sözlerini sormuyorum bile.     Sonuç, DEM’le demlenenler mi dersiniz, ne dersiniz bilemem; ama sonuç ortada, anlaşılan perde önü ile perde arkası çok farklı değil mi sizce de?     Televizyon ekranlarında her konuyu bilen, her konuda fikri olan bilge(!) yorumcuların iddiasına göre;   “Devlet aklı”, “Elini taşın altına koydu”, “Büyük devlet adamlığı”, “Büyük tecrübe”… Say say bitmez, övgüler ve tebrikler de güzel de, şimdi şu birkaç soruya cevap istemek de vatandaş olarak bizim hakkımız olsa gerek.     Madem teröristlerle barışılacaktı, neden on yıllarca beklendi? Binlerce şehit ne için verildi? Vatan evlatlarına yazık değil mi? “Teröristlerin ayakkabı numarasına kadar biliyoruz” denilmiyor muydu? Ne oldu?     Terör örgütü silahları teslim edecek; kendileri teslim olacaklar ve “eli kana bulaşmamış” olanlara topluma karışmalarına izin verilecek (kana bulaşmamışlar nasıl tespit edilecekse o da başka bir soru), “eli kana bulaşanlar” yargılanacaktı. Teslim mi oldular? Binlerce tırlık silahları teslim mi ettiler? Ne oldu?     Terör örgütü silah bırakmadı, bir düzine çadırı yaktı; oysa ABD ve müttefikler binlerce tır dolusu ağır silahlar, tanklar, uçaksavarlar dahil silahı PKK’ya vermemiş miydi!   Silahlar nerede? Silahlar kime teslim edilecek? Teslim edilmezse bu silahlar kime karşı kullanılacak?     PKK terör örgütü mensupları Türkiye’ye teslim olmamışlar, “Türkiye’yi terk ettikleri” duyuruldu. PKK mensupları nereye gittiler, bundan sonra kimin yanında kime karşı hangi isim ve unvanla savaşacaklar?     Türkiye’den ayrılan PKK’liler başka ülkelerden kaçak olarak Türkiye’ye girip, istendiği zaman Türkiye’ye karşı kullanılmalarının önünde bir engel var mı? Tedbir alındı mı?     Bu süreç, akıllarda ve vicdanlarda cevapsız sorular bırakmadan yürütülmelidir. Güven asla zedelenmemelidir. Güvenin olmadığı yerde süreklilik sağlanamaz.     “Devlet aklı” kimin veya kimlerin aklıdır? Vatandaş olarak bilmek hakkımızdır. Bizler vatandaşlar olarak “devlet aklı”nı, milletin kahir ekseriyetinin vicdanında karşılık bulmuş, asırlara baliğ millet olgunlaşmasının, tecrübesinin, tarihten gelen vicdan ve strateji mahsulü olduğunu düşünmekteyiz. Bugün “devlet aklı” denilerek adeta süreç zırha büründürülüyor; bu süreç milletin gönlünde ne oranda yer bulmuştur?     Terörü istememek başka bir şey, “Öcalan teröristinin isteklerinin yol haritasını tayin etmesine izin vermek” başka bir şeydir, bu aziz millet feraseti ile bilmektedir.     Geçtiğimiz günlerde bir TV kanalında DEM sözcülerinden biri; “Türkiye ve Türkiye dışını ayrı olarak ele almalıyız” buyurdu. Emriniz olur, başka isteklerinizi de lütfen söyler misiniz(!) Yahu, bunlar milleti devleti salak mı sanıyorlar?     Terörsüz Türkiye sürecini Suriye, Irak, İran’dan ayıralım; PKK silahları ve teröristleri bu ülkelere götürsün mesela Suriye’de veya Irak’ta (ilerde İran için de geçerli bir projedir, bu konuyu tafsilatlı olarak yazacağım inşallah) bir bölgede, İsrail’in ve ABD’nin desteği ile bağımsızlık ilan etsinler, Suriye’yi bölsünler, sonra Türkiye’ye saldırılarını oradan yapmaya devam etsinler, öyle mi?   Bu milletin feraseti, bölücü hainlerin sinsi alçakça planlarını tarih boyu çöpe atmıştır.     Suriye devlet başkanının ABD ziyaretinde, ABD projelerini Suriye’nin federasyon da dahil bölünmesine dikte edeceğinden endişeniz olmasın. Yani Suriye maalesef Türkiye’nin itirazlarına rağmen bölünme yolunda ilerlemektedir. Dışişleri bakanımızın acilen ABD’ye gitmesinin sebeplerinden birisi bu olabilir. Ayrıca Suriye’yi de “İbrahim Anlaşmalarını” imzalamaya zorlayacaklardır.   Şayet Suriye İbrahim Anlaşmalarını önümüzdeki süreçte imzalarsa, bunun anlamı şudur: “İsrail’in ilan ettiği sınırları kabul etmek ve bu sınırların gerçekleşmesi için İsrail’in yanında olmak.” Sonrası ise; Arz-ı mevud sınırları içinde ilan edilen Türkiye’nin Güneydoğusu’nun İsrail’in işgalini kabul etmek, itiraz etmemek mi demektir?   Şimdi anlaşıldı mı, Kazakistan’ın, Fas’ın, BAE’nin, Sudan’ın İbrahim Anlaşmasını kabul etmesinin anlamı? Anlaşıldı mı, imzalarının hangi tehlikeleri barındırdığı?     Peki, İbrahim Anlaşmalarını başka hangi ülkelere kabul ettirdiler, hangi ülkeler imzalayacak? Bakıp göreceğiz. Baş şeytan Trump devlet başkanlarına övgüler dizerek akıl almaz anlaşmalar yapmakta, nadir elementleri ülkelerin elinden bir bir almaktadır. Ülkelerin geleceğini ipotek altına almaktadır.     Geçtiğimiz günlerde; Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev, Trump hakkında: “Başkan Trump, siz göklerden gönderilmiş büyük bir lider ve devlet adamısınız. Çok sayıda ülkede milyonlarca insan size minnettar. Başkanlığınızda Amerika altın bir çağa giriyor. Vizyonunuzu takdir ediyorum.” demiştir.     Ve; Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev:   “Başkan Trump… Özbekistan’da biz sizin için ‘Dünya’nın Başkanı’ diyoruz. Çok şey yaptınız. 8 savaşı durdurdunuz. Şundan eminim ki Rusya-Ukrayna savaşını da sadece siz durdurabilirsiniz.” demiştir.   Gazze ateşkes anlaşması sırasında ise Pakistan devlet başkanı bu övgülerden aşağı kalmaz cümleler kurmuş ve Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti.   Türk devletlerinin ve kardeş Pakistan’ın düştüğü duruma bakar mısınız? Daha önce birkaç defa yazdığımda ifade ettiğim gibi, dünyada ne olursa olsun peşrevdir, HEDEF TÜRKİYE’DİR. Hedef, Arz-ı mevud’un gerçekleşmesi için melheme-i kübra yani Armageddon (Hatay Amik Ovası) savaşına adım adım gidildiğidir. Bunu NATO konusunu yazdığım makalemde de genişçe izah ettim.
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2025 -Perşembe

İMRALIYA GİDİLSİN Mİ GİDİLMESİN Mİ? SAHİ İMRALI NERESİ?

 

İMRALIYA GİDİLSİN Mİ GİDİLMESİN Mİ? SAHİ İMRALI NERESİ?

“Devletin sınırları aşılarak barış olmaz, milletin vicdanında karşılık bulmayan hiçbir süreç kalıcı olamaz.” Halis Özdemir, bu köşe yazısında İmralı tartışmalarına ve terörle mücadele sürecine dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Devletin, milletin vicdanına aykırı adımlar atmaması gerektiğini vurgulayan Özdemir, “TBMM üyeleri terörist başı ile görüşemez, millet buna rıza göstermez” dedi. Yazısında, terörle mücadelede güven ve şeffaflığın önemine dikkat çeken Özdemir, “Gerçek barış, ancak milletin tamamının gönlünde karşılık bulduğunda mümkündür” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün altını çizen Özdemir, “Türk milleti, Türkü Kürdü Lazı Çerkezi ile bir bütündür, kimse bu kardeşliği bozamaz” sözleriyle yazısını noktaladı. İşte hafızalardan kolay kolay silinmeyecek üzerinde çok konuşulacak o yazı!..

12 Kasım 2025 - Çarşamba 21:43

 

 

GÜNDEM

Sahi, İmralı neresi?

 

Öncelikle, terörün bitirilmesi, ülkede kardeşliğin, birlik ve beraberliğin sağlanması konusunda samimi gayret gösterenlere şükran duyar, teşekkür ederiz. Teklif ve görüşlerimizi arz etmeyi de vatandaşlık görevi olarak görürüz.

 

 

TBMM’yi temsilen milletvekilleri İmralı’ya gidebilir mi, İmralı’nın görüşünü alabilir mi?

 

 

Şuna neden “TBMM adına milletvekilleri çocuk katili Apo’yu ziyaret edip görüşünü alabilir” demiyorlar da işi İmralı adasına havale ediyorlar?

İmralı’ya turistik gezi mi yapılacak ki? İmralı aşağı, İmralı yukarı!

Hadi söyleyin, “Meclise davet”den tutun söylenmeyen kalmadı zaten.

Soran, sorgulayan, fikir beyan edenleri de “Terörsüz Türkiye’yi istemeyen, barış istemeyen hainler, satılmışlar…” demeye başlamayın lütfen.

 

 

Sahi, seçim meydanlarında atılan “urgan” ne olacak?

Seçimler sırasında “DEM’le demleniyorlar” iddiaları nereye gitti?

“Çocuk katilleri ile fotoğraf veren, yan yana duran alçaktır” sözlerini sormuyorum bile.

 

 

Sonuç, DEM’le demlenenler mi dersiniz, ne dersiniz bilemem; ama sonuç ortada, anlaşılan perde önü ile perde arkası çok farklı değil mi sizce de?

 

 

Televizyon ekranlarında her konuyu bilen, her konuda fikri olan bilge(!) yorumcuların iddiasına göre;

 

“Devlet aklı”, “Elini taşın altına koydu”, “Büyük devlet adamlığı”, “Büyük tecrübe”… Say say bitmez, övgüler ve tebrikler de güzel de, şimdi şu birkaç soruya cevap istemek de vatandaş olarak bizim hakkımız olsa gerek.

 

 

Madem teröristlerle barışılacaktı, neden on yıllarca beklendi? Binlerce şehit ne için verildi? Vatan evlatlarına yazık değil mi?

“Teröristlerin ayakkabı numarasına kadar biliyoruz” denilmiyor muydu? Ne oldu?

 

 

Terör örgütü silahları teslim edecek; kendileri teslim olacaklar ve “eli kana bulaşmamış” olanlara topluma karışmalarına izin verilecek (kana bulaşmamışlar nasıl tespit edilecekse o da başka bir soru), “eli kana bulaşanlar” yargılanacaktı. Teslim mi oldular? Binlerce tırlık silahları teslim mi ettiler? Ne oldu?

 

 

Terör örgütü silah bırakmadı, bir düzine çadırı yaktı; oysa ABD ve müttefikler binlerce tır dolusu ağır silahlar, tanklar, uçaksavarlar dahil silahı PKK’ya vermemiş miydi!

 

Silahlar nerede? Silahlar kime teslim edilecek? Teslim edilmezse bu silahlar kime karşı kullanılacak?

 

 

PKK terör örgütü mensupları Türkiye’ye teslim olmamışlar, “Türkiye’yi terk ettikleri” duyuruldu. PKK mensupları nereye gittiler, bundan sonra kimin yanında kime karşı hangi isim ve unvanla savaşacaklar?

 

 

Türkiye’den ayrılan PKK’liler başka ülkelerden kaçak olarak Türkiye’ye girip, istendiği zaman Türkiye’ye karşı kullanılmalarının önünde bir engel var mı? Tedbir alındı mı?

 

 

Bu süreç, akıllarda ve vicdanlarda cevapsız sorular bırakmadan yürütülmelidir. Güven asla zedelenmemelidir. Güvenin olmadığı yerde süreklilik sağlanamaz.

 

 

“Devlet aklı” kimin veya kimlerin aklıdır? Vatandaş olarak bilmek hakkımızdır. Bizler vatandaşlar olarak “devlet aklı”nı, milletin kahir ekseriyetinin vicdanında karşılık bulmuş, asırlara baliğ millet olgunlaşmasının, tecrübesinin, tarihten gelen vicdan ve strateji mahsulü olduğunu düşünmekteyiz. Bugün “devlet aklı” denilerek adeta süreç zırha büründürülüyor; bu süreç milletin gönlünde ne oranda yer bulmuştur?

 

 

Terörü istememek başka bir şey, “Öcalan teröristinin isteklerinin yol haritasını tayin etmesine izin vermek” başka bir şeydir, bu aziz millet feraseti ile bilmektedir.

 

 

Geçtiğimiz günlerde bir TV kanalında DEM sözcülerinden biri; “Türkiye ve Türkiye dışını ayrı olarak ele almalıyız” buyurdu.

Emriniz olur, başka isteklerinizi de lütfen söyler misiniz(!)

Yahu, bunlar milleti devleti salak mı sanıyorlar?

 

 

Terörsüz Türkiye sürecini Suriye, Irak, İran’dan ayıralım; PKK silahları ve teröristleri bu ülkelere götürsün mesela Suriye’de veya Irak’ta (ilerde İran için de geçerli bir projedir, bu konuyu tafsilatlı olarak yazacağım inşallah) bir bölgede, İsrail’in ve ABD’nin desteği ile bağımsızlık ilan etsinler, Suriye’yi bölsünler, sonra Türkiye’ye saldırılarını oradan yapmaya devam etsinler, öyle mi?

 

Bu milletin feraseti, bölücü hainlerin sinsi alçakça planlarını tarih boyu çöpe atmıştır.

 

 

Suriye devlet başkanının ABD ziyaretinde, ABD projelerini Suriye’nin federasyon da dahil bölünmesine dikte edeceğinden endişeniz olmasın. Yani Suriye maalesef Türkiye’nin itirazlarına rağmen bölünme yolunda ilerlemektedir. Dışişleri bakanımızın acilen ABD’ye gitmesinin sebeplerinden birisi bu olabilir. Ayrıca Suriye’yi de “İbrahim Anlaşmalarını” imzalamaya zorlayacaklardır.

 

Şayet Suriye İbrahim Anlaşmalarını önümüzdeki süreçte imzalarsa, bunun anlamı şudur: “İsrail’in ilan ettiği sınırları kabul etmek ve bu sınırların gerçekleşmesi için İsrail’in yanında olmak.” Sonrası ise; Arz-ı mevud sınırları içinde ilan edilen Türkiye’nin Güneydoğusu’nun İsrail’in işgalini kabul etmek, itiraz etmemek mi demektir?

 

Şimdi anlaşıldı mı, Kazakistan’ın, Fas’ın, BAE’nin, Sudan’ın İbrahim Anlaşmasını kabul etmesinin anlamı? Anlaşıldı mı, imzalarının hangi tehlikeleri barındırdığı?

 

 

Peki, İbrahim Anlaşmalarını başka hangi ülkelere kabul ettirdiler, hangi ülkeler imzalayacak? Bakıp göreceğiz. Baş şeytan Trump devlet başkanlarına övgüler dizerek akıl almaz anlaşmalar yapmakta, nadir elementleri ülkelerin elinden bir bir almaktadır. Ülkelerin geleceğini ipotek altına almaktadır.

 

 

Geçtiğimiz günlerde; Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev, Trump hakkında:

“Başkan Trump, siz göklerden gönderilmiş büyük bir lider ve devlet adamısınız. Çok sayıda ülkede milyonlarca insan size minnettar. Başkanlığınızda Amerika altın bir çağa giriyor. Vizyonunuzu takdir ediyorum.” demiştir.

 

 

Ve; Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev:

 

“Başkan Trump… Özbekistan’da biz sizin için ‘Dünya’nın Başkanı’ diyoruz. Çok şey yaptınız. 8 savaşı durdurdunuz. Şundan eminim ki Rusya-Ukrayna savaşını da sadece siz durdurabilirsiniz.” demiştir.

 

Gazze ateşkes anlaşması sırasında ise Pakistan devlet başkanı bu övgülerden aşağı kalmaz cümleler kurmuş ve Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti.

 

Türk devletlerinin ve kardeş Pakistan’ın düştüğü duruma bakar mısınız?

Daha önce birkaç defa yazdığımda ifade ettiğim gibi, dünyada ne olursa olsun peşrevdir, HEDEF TÜRKİYE’DİR. Hedef, Arz-ı mevud’un gerçekleşmesi için melheme-i kübra yani Armageddon (Hatay Amik Ovası) savaşına adım adım gidildiğidir. Bunu NATO konusunu yazdığım makalemde de genişçe izah ettim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 24saathaber.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi