Bu nasıl bir zaman ki; ahlaki değerlerimiz ve ölçülerimiz kayboldu. Ne siyasi görüş kaldı ne de güdülecek bir dava. Ne sağcılık kaldı ne de solculuk. Varsa yoksa bir makam, bir koltuk derdindeyiz. Çıkarlar için yol ve yön değiştirmeler normalleşmiş durumda.
Ahlaki değerlerimiz neden kayboldu? İlkeler manzumesine ne oldu? Bugün bir siyasi partide makam işgal eden birini, akçeli işleri olduğu iddia edilse bile partisi ölümüne savunurken rakibi de doğal olarak olabildiğince eleştirebiliyor. Hem de bu eleştiriler insaf sınırlarını çok zorlayabiliyor.
Sonra bir bakıyoruz makam sahibi kişi karşı partiye geçmiş. İşte o zaman durum değişiyor. Daha önce övenler bu sefer başlıyor sövmeye. Daha önce sövenlerde kendi partilerine katılınca mecburen övmeye başlıyor. Ölçümüz kaymış, adaletimiz şaşmış, maalesef her şey bu kadar basit hale gelmiş.
12 Eylül Darbesi öncesi sağı sola, solu da sağa kırdıran bir güç ülkenin üzerine kara bulut gibi çöreklenmişti. O günlerde öyle şeyler yaşanıyordu ki; kardeşi kardeşe bile kırdırdılar fakat insanlar tehlikeli mihraklar tarafından kullanıldığının farkına ancak iş işten geçtikten çok sonra vardı.
Bugün ise daha ilginç bir durum var. Belki insanlar birbirini 80 öncesi gibi öldürmüyor ama fikri manada büyük bir çatışma var. Milli Görüş'ü üçe böldüler, Milli Görüşçüyü Milli Görüşçüye kırdırmaya uğraşıyorlar. Ülkücüleri de İyi Parti, BBP, ZP ve Anahtar Parti ile kavga ettirmeye çalışıyorlar.
CHP’yi de Memleket Partisi ile bölmeye çalıştılar fakat bu tutmadı. Ak Parti'yi de Gelecek Partisi ve Deva Partisi ile bölme çabaları Cumhurbaşkanının karizmasına ve iktidarın nimetlerine takıldı. Ak Parti iktidardan düşerse ne olur onu bir gün düşerse o zaman göreceğiz.
CHP’yi şimdi başka bir bölünme tehlikesi bekliyor. Rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ile birlikte kongrede yapılan hukuksuzluk iddiaları Cumhuriyet ile yaşıt partiyi sıkıntılı bir sürece soktu. Ve fakat bütün bu iddia ve şikayetlerin tam ortasında kendi partilileri var.
Öyle bir hale geldik ki Gazze’de yapılan soykırım konusunda bile ortak hareket edemiyoruz.
Biz bununda ülkemizin üzerine oynanan oyunun bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Neden mi öyle düşünüyoruz çünkü bölünen ve parçalananları yönetmek, onlara hükmetmek daha kolay oluyor. Böl parçala yönet bilinen bir taktik.
Bunlar neden oluyor diye soranlar olabilir. Bunun için bölgemizde yaşananlara ve Gazze’ye bakıp bir fikir sahibi olabiliriz. Bölgede fikri, duruşu olan ve terör devleti tarafından saldırıya uğramayan birkaç ülkeden birisi Türkiye. Fakat olası bir savaş durumu için ülkemizin etrafı emperyalist güçler tarafından maalesef üstler ile çevrilmiş durumda.
Peki Gazze, Lübnan, Suriye, İran, Yemen ve Katar’a saldırdılar da Türkiye’ye neden saldırmadılar? Ya da saldırmaya cesaret edebilirler mi? Bu sorunun cevabını haftaya vereceğiz. Aslında Türkiye’ye saldırmaları durumlarında olası kara harekatımızı önlemek için Suriye'de PKK ve YPG’yi kara gücü olarak silahlandırdılar. Türkiye olası bir kara harekâtına kalkışırsa tampon görevi görsün diye.
YPG, Suriye ordusuna katılıp Suriye’nin kuzeyinde toplu halde konuşlanmak istiyor. Türkiye ise buna karşı çıkıp YPG’nin ordunun tamamına dağıtılmasını istiyor. Bu konuda örtülü bir soğuk savaş var. Bu çok önemli bir konu. Türkiye, YPG’nin bu talebini kesinlikle kabul etmemeli.
Yüzbinin üzerinde silahlı gücü olduğu söylenen YPG’nin Suriye’nin kuzeyine yani sınırımıza konuşlanması durumunda olası bir Türkiye İsrail savaşında bizim için sorun çıkaracağı kesin. Öyle olmasa bile sınırımızda her an bize saldırabilecek Siyonist beslemesi bir yapıya müsaade edilmemeli.
Ve tabii ki çevremizdeki Amerikan üstleri de bizi korumak için değil bize saldırılırsa olası bir karşılık vermemiz durumunda bölgenin terör devletini korumak için kuruldu. Bunun için bu süreci çok akıllı ve dikkatli yürütmek zorundayız...
