Bir Batı özentisidir almış başını gidiyor. Batı'nın ne kadar ahlak dışı kavramları varsa hepsini alıp kabul eder hale geldik. Toplumun giyiminden tutun, aile yaşam tarzına kadar Batı kültürünün bataklığına battık.
Alemlerin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.); “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır” diyor. Sahi biz kime, neden benzemeye çalışıyoruz?
Bugün sokaklara, ekranlara, sosyal medyaya, hatta eğitim kurumlarına baktığımızda insan ister istemez şu soruyu sormadan edemiyor: Ahlaksız bir toplum mu yetişiyor?
Bir zamanlar büyüklerin sözü dinlenir, komşunun hakkı gözetilir, utanma duygusu insanın en değerli ziyneti sayılırdı. Şimdi ise değerler yer değiştirmiş durumda. Ahlak, dürüstlük, saygı, vicdan gibi kavramlar “modası geçmiş” gibi görülüyor. İnsan ilişkilerinde samimiyetin yerini menfaat, merhametin yerini çıkarcılık aldı.
Bir toplumun en büyük hazinesi altın madenleri, yer altı zenginlikleri ya da yüksek binaları değildir; onun gerçek serveti ahlâkıdır. Ahlâk, toplumun ruhudur. Ruh giderse beden nasıl ölürse, ahlâk giderse toplum da aynı şekilde çöker, dağılır, yok olur.
Toplumun bozulması, aslında kalplerin bozulmasıyla başlar. Kalp maneviyattan, imandan, Allah korkusundan uzaklaştıkça insan her türlü kötülüğü normal görmeye başlar. Bugün gençlerimize rol model olarak sunulan kişiler; edep, haya, çalışkanlık ve dürüstlükle değil, gösteriş, şöhret ve maddiyatla öne çıkıyor. Böyle olunca yeni nesil, doğruyla yanlışı ayırt etmekte zorlanıyor.
Bir toplumun ahlaki yapısı önce ailede, sonra okulda şekillenir. Ancak ne yazık ki aile içi iletişim zayıflamış, anne babalar evlatlarına vakit ayıramaz hâle gelmiş durumda. Eğitim sistemi ise sadece bilgiye odaklanıp karakter eğitimini geri plana itmiş. Bilgi, ahlakla birleşmediğinde ise faydadan çok zarar getiriyor.
Televizyon dizileri, YouTube içerikleri, sosyal medya fenomenleri… Birçoğu ne yazık ki gençlerin ruh dünyasını zehirliyor. Normalleştirilen yalan, aldatma, saygısızlık ve edepsizlik, bir süre sonra toplumun ortak kültürüne dönüşüyor.
Toplumun temelini aile, ailenin temelini ise ahlâkî değerler oluşturur. Ahlâk, sadece bireyin davranışlarını değil, devletin adalet anlayışını da şekillendirir. Ahlâkın olmadığı yerde hukuk yozlaşır, yöneticiler kibirlenir, halk umudunu kaybeder. Ahlâkın olmadığı bir toplumda hırsızlık sadece çantadan değil, vicdandan yapılır. Yolsuzluk sadece kasalarda değil, kalplerde başlar.
Tarih, ahlâkını kaybeden medeniyetlerin nasıl çöktüğünü defalarca göstermiştir. Roma İmparatorluğu’nun ihtişamı, Bizans’ın görkemi, Endülüs’ün bilgeliği... Hepsi önce ahlâkî çürüme ile yıkılmıştır. Çünkü ahlâk, toplumların görünmez omurgasıdır; kırıldığında geri dönüş çok zordur.
Toplumun kurtuluşu; iman, vicdan ve ahlak üçgeninde gizlidir. Anne-babalar evlatlarına örnek olmalı, öğretmenler bilgi kadar karakter de kazandırmalı, medya ise sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Ahlaklı bir nesil yetiştirmek, sadece dini bir görev değil, milletin varlığını sürdürmesinin temel şartıdır.
Bugün yeniden dirilmek istiyorsak, önce ahlâkı diriltmeliyiz. Çocuklarımıza doğruyu öğretmeli, medya dilini temizlemeli, eğitim sistemini vicdan temeli üzerine kurmalıyız. Din, ancak ahlâkla yaşarsa topluma huzur getirir. Ahlâk, inançtan güç alır; inanç, ahlâk ile anlam bulur.
Unutmayalım; ahlaksız bir toplum güçlü değildir. Teknolojiyle, ekonomiyle, şöhretle ayakta kalmaz. Ahlak çökerse, millet çöker.
